Hastanemiz 1993 yılından
önce tıp merkezi olarak hizmet vermeye başlayıp daha sonra hastaneye dönüşerek
27 yıldır sağlık hizmeti veren, özellikle de son 10-12 yıldır Ortopedi ve
Travmatoloji, Tamamlayıcı tıp ve Rejenerasyon ( hücresel )
tedavileri alanlarında ağırlıklı olarak çalışan bir sağlık kuruluşu haline
gelmiştir. Bu bahsedilen tıp dallarında bölgesel ve ulusal boyutta önder bir
sağlık kuruluşu olma konumundadır. Kurumumuz ‘’ Hep daha
ötesini yapma ve bunu hastalara sunma ‘’ilkesiyle kendi alanında hep güncel tedavileri ön planda tutma
gayreti içerisinde olmuş ve olmaya devam edecektir. Tamamlayıcı tıp dallarının
bir çoğu ( Ozon, Proloterapi, Nöralterapi, Mezoterapi, magnetik alan tedavileri,
Manuelterapi, ) kurumumuz bünyesinde uygulanan tedaviler
arasındadır. Kurumumuz da tıp eğitiminin temel kuralı olan‘’ önce hastaya
zarar vermeme kuralı‘’ kendimize temel felsefe
edinerek bu doğrultuda hastalarımıza yaklaşım ilke edinilmiştir. Bu kapsamda
ülkemiz için çok yeni, geleceğimizin çok popüler tedavileri olma konumunda
ilerleyen olan rejenerasyon ( Onarıcı-hücresel) tedavileri uzun
bir süredir kurumumuzda hastalarımızın isteği doğrultusunda uygun hastalara
başarılı bir şekilde uygulanmaktadır.
Biz hekimler
tedavilerimizde aldığımız eğitimler doğrultusunda hastalarımızı genelde iki
yolla tedavi etmeye çalışırız. Ya elimize kalem alır reçete yazma ya da elimize bıçak alır ameliyat yapma eğiliminde oluruz. İnsan gibi
mükemmel dizayn edilmiş, emsalsiz varlığın kendi kendini iyileştirme
mekanizmalarını hep göz ardı ederiz. Ayrıca bedene yapılan her türlü
müdahalenin, alınan kimyasalların, hasta bedenine kalıcı olarak
yerleştirdiğimiz platin denilen inplantların ne kadar kalıcı hasarlar
bırakacağını hiç aklımıza bile getirmeyiz. Çünkü başka bir tedavi şekli yok
zannederiz. Ama gün gelip, ‘’ ilaç ve ameliyat etmek dışında
başka tedaviler yok mu acaba yı ? ‘’ düşünmeye başlayınca araştırmacı hekim, asıl tedavilerin içinde
bulur kendini.
6 yıllık tıp
fakültesini eğitimini bitiren hekim, tıp fakültesini bitirmenin daha işin
alfabesi olduğunu anlar. Bunun böyle olmadığını anlayan hekim hep farklı
şeyler peşinde koşar, farklı olanı arar, buda hekime tedavilerinde başarıyı hastalarına da şifayı getirir.
Takii bildiğimizi
sandığımız insan fizyolojisini yeniden öğrenmeye, yeniden öğrenci olmaya, o
insan denilen muhteşem sanat eserini yeniden keşfedinceye, o tadı yeniden
alıncaya kadar da böyle devam eder tedavilerimiz. Bedenimizin iyileşme gücü
malesef temel tıp eğitimimizde hep göz ardı edilir. Bizler yoğun bilgi
bombardımanının içinde bedenin bütün olduğunu unutur, bu mükemmel bedenin
kendini düzenlemek için saniyede meydana gelen reaksiyonların hiç dikkate
almayız. Halbuki bu regülasyon sisteminin problemsiz işlemesini engelleyen
blokajlar ortadan kaldırılabilse beden kendisini yeniden düzenleyebilecek
sistemlere her zaman sahiptir.
İşte tamamlayıcı - düzenleyici ( regüle )
edici, yenileyici ( rejenere edici) ve hücresel tedaviler
bunları kapsar. Kabul görmüş bilimsel tedavilerle bedenimizin bu özelliklerinin
önünde oluşmuş olan blokajların ortadan kaldırılmasına yardımcı olup, kişiye
herhangi bir zarar oluşturmadan tedavi imkanları sunar.
Ama şu
da unutulmamalıdır ki: Bütün tedaviler yapıldıktan sonra esas iyileşmeyi
sağlayan bedenin kendisidir. Yani hastane insan bedeninin kendisindedir. ki hastanın kendi katılımı olmadan hiçbir
tedavinin başarılı olma şansı yoktur. Her şey hekim değildir. Hekim yol
gösterendir. Şifa kişide, kişinin kendi bedenindedir.
Tamamlayıcı
tıp ile regülasyon tıbbında hastalık ve sağlık bir bütünlük içinde
değerlendirilir ve soruna da bu temelde yaklaşılır. Hastanın belli
semptomlarını gidermek için diğer bir deyişle hasar görmüş organ veya
dokularının sadece bir kısmını onarmak için yapılan tedavilerin başarılı olma
şansı yoktur. İnsanı sağlıklı kılmak için, ancak tutarlı bir bütünlük içinde
yaklaşım gerekir, çünkü beden, zihin ve ruhbirbirleriyle üçlü olarak düzenli etkileşim içindedir. Ancak bu bütünlüğü
gözlemleyip ve tedaviye bu bütünlük içinde yaklaşılırsa kişi fayda görür.
İnsan bir
makine olmadığı gibi, parçaları değiştirmek veya düzeltme işlemi hiçbir zaman
gerçek sağlık anlamına gelmez. Hiçbir zaman insanın organların toplamı veya
tamamı onun bütünü etmez. Çünkü bütüncül ve regülasyon yaklaşımı, organların
tek tek sorunsuz olmasının yanı sıra bir biriyle olan ilişkisini, bedenin
enerjisel ve psikolojik olarak düzenli çalışmasını kapsar. Bu yüzden
tamamlayıcı tıp yaklaşımında ana ekseni oluşturan bağ dokusu ( bütün
hücrelerimizin içinde yüzdüğü okyanus-zemin maddesi ) ve vejetatif
sinir sisteminin gerçek işlevselliğini bütünlük içinde değerlendirip bu
bağlamda tanının konulması ve tedavi edilmesi düşünülmelidir.
Tedavilerin amacı "temel sistem" ya da "matriks" dediğimiz insanın kendi
kendini düzenleyen; temellerini, yapılan uyarı ve düzenleme ile bedenin kendi
içinde olan gerçek yaşam gücü diyebileceğimiz software yani program yeteneğinden alan tekrardan
geri yüklemektir.
Temel madde dediğimiz yapıyı akvaryumun suyuna benzetebiliriz. Bu su ne
kadar temiz ve bakımlı olursa o akvaryumdaki balıklar yani hücrelerimiz o kadar
sağlıklı olur. Biz sadece balığa özen gösterip onun yaşadığı ortamı
düzenlemezsek o balıkların sağlığı uzun süreli iyi gitmeyecektir. Nasıl
akvaryumun suyunun temizliğini yapıp , o akvaryumu balıklara uygun hale getirme
zorunluluğumuz varsa, kendi akvaryum suyumuzu yani temel maddemizi de
sağlığımız için temiz tutma ihtiyacımız vardır. Başarılı bir tedavide ana
eksen TEMEL MADDE ve onun regülasyonu olmalıdır. Bu regülasyonu da sağlayan
vejatatif sinir sisteminden başkası değildir. Vejatatif sinir sistemine gerekli
düzenleyici uyarıları verebildiğimiz tedavi şekli ise nöralterapi dir.
Bedenimiz
fiziksel seviyede, sürekli düzenleyici işlemler ile çalışır, bir dakika
içinde milyonlarca düzenleyici işlem. Çok ciddi hastalık olarak tanımlamış
olduğumuz kanser – bedenin fiziksel olan bu işlevselliğinin bozulmasından başka
bir şey değildir. Bedende artan bozulmalar ve oluşan bozucu alanlar ( blokaj )
patojen uyarı ile ilk başta akut ve bunların ilerlemesi sonunda kronik hale gelerek hastalığın tamamen yerleşmesine yol açar. Yıllar önce
hastalıkların % 85 akut, % 15 i kronik iken günümüzde polikliniklere müracaat
eden hastalıkların % 85 i kronik hastalıklar olarak kayıtlara geçmiştir.
Hastalıkların
temelinde "bağ dokusunda yerleşmiş olan ve beden
tarafından atılamayan toksinler, yıkım ürünlerinin birikmesi ‘’ öncelikli yer tutar. Regülasyon tıbbına göre, eğer siz ( kişinin
rahatsızlığı her ne olursa olsun ) bedenden bu toksinleri uzaklaştıramıyor ve
bedenin gerçek manada olması gereken regülasyonunu sağlamıyorsanız, bir adım
sonrasında organlarda ve dokularda fonksiyonel düzensizlikler ve daha sonra da
kronik hastalıklar yerleşecek ve organlarda yapısal hasarlar
oluşacaktır. En basit örnekle çağımızın hastalığı olan
kireçlenme, bedende biriken zehirleri nötralize etmek için kalsiyumun kemikten
asitleşme olan bölgeye gitmesi sonucu oluşan bir problemden başka bir şey
değildir. Kalsiyum olması gereken yerden olmaması gereken yere doğru göç
ederken, bu göç, göç edilen
yerde kireçlenme, kemiklerde de erimeye ( osteoporoz ) neden olur. Osteoporoz
bir asitlenme ( toksin ) problemidir.
Karaciğer,
böbrekler, akciğer, bağırsaklar, lenf sistemi ve cildimiz bizi asitlenmeden
koruyan, tampon sistemleridir. Bu organlar arınmamızı sağlar. Ama herşeyin
olduğu gibi bu tampon sistemlerininde belli bir kapasitesi vardır. Görevleri
arttıkça sistemde ciddi bir yük altına girmeye başlar. Sonuçta büyük yük
altındaki organların zamanla görevlerini aksatmaları ve hastalanmaları kaçınılmaz
hale gelir.
Bedenimizdeki
gerçek regülasyonun biyolojik temelini vejetatif diğer bir adıyla otonom
sinir sistemi oluşturmaktadır. Stres; vejetatif sinir sisteminin önemli
bir tarafı olan sempatik sinirleri, gereğinden daha fazla aktif hale getirerek
beyin sinirlerinden olan vagus’u çalışmaz hale getirerek kişinin gelen her
uyarıya karşı savunmasız hale gelmesine neden olur.
Kişinin
rahatsızlığı her ne olursa olsun gerçek manada kalıcı şifa sağlamanız
için hedef, vejetatif sinir sistemini düzenlemek olmalıdır. Vejetatif
sinir sistemini yeniden düzenleyecek ve işlevselliğini tekrardan kazandıracak
en etkin terapötik metot yine nöralterapi dir.
Nöralterapi
ile vejetatif sinir sisteminin dengesini restore etmek mümkün olabilmektedir.
Sağlıklı bir bedende ve hala çalışabilir bir temel sistemde bedenin kendi
içinde olması gereken düzenleme programını geri yüklemek için nöralterapi ile
birkaç küçük uyarı gerekmektedir. Bu durum bilgisayara benzetilebilir.
Bilgisayarda bir programı çalıştıramıyorsak çoğu kez o programı yeniden
yüklemek, sorunu kaynağından çözebilmektedir. Bizim bedenimizdeki işlevsellik
te bundan farklı değildir. Bedenin bozulan regülasyonu hangi segment, organ
veya dokudaysa o organının kanlanmasını arttırmak; o bölgede birikmiş olan
yıkım ürünlerini uzaklaştırmak; o bölgenin veya organın kendini toparlaması
anlamına gelmektedir.
Nöralterapi
uygulanarak beden kendini yeniden iyileştirebilir, böylece regülasyon
düzensizliğine neden olan engel veya tıkanıklıklar ortadan kaldırarak bedenin
"kendi kendini iyileştirmesi" teşvik edilebilir.
Bu bütüncül
yaklaşım, aynı zamanda bir sağlık güçlendirilmesi, bir hücresel tedavidir.
Artık hastalıkla mücadele yaklaşımından daha çok bedenin sağlıklı kılınması
hedeflenmelidir. Çünkü bu şekilde bir yaklaşım en ekonomik ve en doğrulcul
yaklaşımdır. Burada asıl amaç, hastalıkla mücadeleden daha çok insanın sürekli
sağlıklı kalması ve hastalanmaması için bedeni desteklemektir.
Kliniğimizde
tedavilerde; ana ilkemiz sizin sağlıklı kalmanız ve regüle olmuş bir beden ile yaşamınızı
devam ettirmektir. Çünkü hastalıklar bugünden yarına bir anda çıkmaz, çoğu kez
altta yatan pek çok küçük olumsuz uyarı ve başlangıçta sizi zorlamayan veya
farkında olmadığınız toksin yüklerinden kaynaklanmaktadır.
Kliniğimizde
tüm rahatsızlıkların tedavisine temel yaklaşımımızı şu sözlerce kısaca ifade
edebiliriz; Öncelikle bedeninizde birikmiş olan toksin yükünü tespit edip
onları bedeninizden uzaklaştırmak, sağlıklı ve dengeli bir beslenme alışkanlığı
kazandırırken bozulmuş olan bağırsak florasının yeniden düzenlenmesi varsa eksiklerin
yerine konulmasını sağlamak, gerek halinde gıda takviyeleri ve medikal destek,
aynı zamanda bedenin regülasyonun sağlamak için nöro-vejetatif ortamda tedavi
başlatmak ve sonrasında hasar görmüş veya bozulmuş olan doku ve organların yine
bedenimizin kendi hücreleri, kendi sistemleri kullanılarak tedavi etmek,
bunlara rağmen istenilen sonuç elde edilememişse cerrahi seçenekleri
kullanmaktır.
Regülasyonu
sağlanmasında ve tedavide uyguladığımız yöntemleri Nöralterapi, proloterapi,
Ozon terapi, PRP, Stem cell-kök hücre, Magnetik alan, biorezonans olarak
sıralayabiliriz.
Bunun için
de kliniğimize ilk geldiğinizde kapsamlı bir anamnez ve fizik muayeneden sonra,
belli ölçümler yaparak bedeninizin gerçek işlevselliği ve regülasyonu hakkında
fikir sahibi olmaya çalışıyoruz. Tanı araçları ile tanımlamış olduğunuz
rahatsızlıklar çerçevesinde pek çok değerlendirme yapılıp;
Pulsosilografik inceleme ile bedeninizin vejetatfif sinir sistemi hakkında
bilgi topluyor, Vega Test ile bedeninizde birikmiş olan toksin yükünü, bizim
topragımız olan bağırsak floranızın durumunu, hangi besinlere karşı
duyarlılığınızın olup olmadığını ( sağlıklı
olmanın yolu beslenmeden geçtiği bilinciyle ), vitamin, mineral ve hormonal yapınızı değerlendiriyoruz. Gerek
görüldüğünde ReviQunat ile online check up dediğimiz hassas bir HRV-EKG
üzerinde bedeninizin regülasyon kapasitesi hakkında bilgi sahibi
oluyoruz.
Tedavide
başarılı olmanın yolu tanının doğru olmasıdır. Unutmamak gerekir ki hastanın
kendi katılımı olmadan yapılan tedavilerin başarı şansı düşüktür. Şifa kendi
bedenimizde dir.
KLİNİĞİMİZDE UYGULADIĞIMIZ TEDAVİ ŞEKİLLERİ VE BAŞLICA METOTLAR
Kliniğimizde
Ortopedi ve Travmatoloji branşının gerektirdiği güncel tedaviler dışında
tamamlayıcı tıbbın bilimsel kabul edilen tüm uygulamaları, gerçek manada
bütüncül tıp, koruyucu hekimlik uygulamaları ana yaklaşımımızı oluşturur.
Tedavilerimizin ana eksenini sağlıklı olmanız ve sağlığınızın korunmasıdır. Tüm
hastalarımıza rahatsızlık her ne olursa olsun, yaklaşımımız bütün bedeni göz
önünde bulundurularak yapılmaktadır.
Kısaca
diyebiliriz ki; bizim yaklaşımımız bir organın hastalığını ön planda tutmaktan
daha çok bütünü düzenlemeye yöneliktir. Kronikleşmiş ve dejeneratifleşmiş (
kireçlenmiş ) olan organ ve bölgelere yönelik yapılacak tedaviler hastanın
şikâyetlerinde bir azalmaya neden olsa da, sorunu kökünden çözmemektedir. Onun
için yapılan tedavilerin sonuçlarının ancak uzun süreler gözlemlenmesi
tedavilerin etkinliklerini gösterir. Bu açıdan nörovejetatif sinir sisteminin
regülâsyonu ve bağ dokusunun temizlenmesi doğru bir şekilde yapılmadan kronik
rahatsızlıklarda insanları yeniden sağlıklarına kavuşturmak pek mümkün
olmamaktadır.
Hiçbir hasta
diğeriyle aynı olmadığı gibi rahatsızlıklar da benzer olsa da ortaya çıkış
şekli ile ilgili olarak farklılıklar gösterir. Bunun için de biz kliniğimizde
bir semptom ve hastalıkla uğraşmaktan çok insanın tam ve kalıcı sağlığı için
bütüncül bir yaklaşım sergileyerek insanın bir bütün olduğunu düşünüyoruz.
SAĞLIKLA KALIN
Op. Dr. İlhan Demiryılmaz